Sünnet-Hadis

Sünnet ve Hadislere Yaklaşım

 

Hiç şüphe yok gönderilen hak din yaşanması lazım. Bunun doğru ve düzenli bir biçimde gerçekleşmesi için de elçilerin, dinin özellikle yaşantıyı ilgilendiren konularını açıklama ve yaşayarak gösterme(örnek olma) görevleri vardır. Peygamberlerin bu yönleri dikkate alınmadığı zaman bu dini gereği gibi yaşamak mümkün olmaz. Onlar ilah olmadıkları gibi postacı da değildirler.

Bir toplumu değiştirmek için sade­ce teorik eğitimle yetinilemez. Toplumu değiştirmenin en tabiî şekli, onların izleyecekleri yolu uygulamalı örneklerle göstermektir. İnsan eğitiminde en önemli prensip uygulamada bir örnekle eğitmektir. Bu sebepledir ki, Allah sadece kitaplar gönder­mekle yetinmemiştir aynı zamanda bir peygamber de göndermiştir. Zira insanların sadece bir kitaba değil, aynı zamanda bu kitabın içeriğini kendilerine öğretecek bir öğretmene ihtiyaçları vardır. Ayrıca kendilerini eğitecek pratik örnekleri ortaya ko­yacak bir eğitimciye de ihtiyaçları vardır.

Sünnet: Allah resulünün Kurandaki ameli hükümleri anlayışı ve yaşayış/uygulama şeklidir

 

Kuran teori, Sünnet Kuran’ın pratiği. Kuran’dan bağımsız değil. Fakat sünnet Kuran’ın iki kapağı arasında olan da değil. Hükmü Kuran’da olup şekli Peygamberce belirlenen hükümler vardır.

 

Bu yetki, birtakım emir ve yasakların nasıl uygulanacağını ve uygulamanın detaylarını belirleme niteliğindedir.

 

Sünnet davranıştır, bu davranış bir tereddütsüz bir yolla geldiğinden, bağlayıcıdır. Hadisler ise sözlü rivayetlerdir, bize tereddütsüz bir yolla gelmemişlerdir, Peygambere ait olmama ihtimali de her zaman bulunduğundan hadisler sünnet kadar bağlayıcı değillerdir.

 

Kuran’dan deliller

 

Kuran’ın hiçbir yerinde ama hiçbir yerinde peygambere uymasanızda olur, ibadetler konusunda farklı yapabilirsiniz, Kuran size bu konuda yeter. Peygamber kendi yorumuna göre amel etti, bu dinidir, siz de kendi yorumunuza göre amel edebilirsiniz bu da dini olur şeklinde bir tane ayet yok. Dolasıyla bu konudaki iddia sadece zanni bir yorum olabilir, zanni bir çıkarım olabilir, bu çıkarımın doğru kabul edilebilmesi için çok kuvvetli akli deliller bulmak gerekir. Fakat akli deliller bu görüşe karşıdır.

 

Kuran’da Peygamberle ilgili bütün ayetlere baktığımızda çıkan sonuç Peygamberin dinle ilgili uygulamasının (sünnet) bağlayıcı olduğudur. Negatif hiçbir ayet yok.

 

  1. Örnek alın ayeti

 

Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.(33/21)

 

‘Örnek vardır’ demek, O’na bakın demek değil mi? Peki baktık, bu bakmanın sonucu ne olacak? Ya örnek alacağız, yani aynısını yapacağız, ya da örnek almayacağız, Kuran’dan ilgili ayetlerden kendi anladığımızı/yorumumuzu yaşayacağız/uygulayacağız. Şimdi bu akıl karı mı? Senin anlayışının doğru olduğunun garantisi var mı? Bu anladığının Allah’ın muradına uygun olduğuna dair elinde bir delil var mı? Allah senin bu anlayışını ve uygulamanı onayladı mı? Tüm bu soruları Resullullah için sorduğumuzda hangi cevabı alıyoruz? İşte o yüzden akıl karı mı böyle düşünmek.

 

‘Örnek alın’ ayetinde YÖNLENDİRME VAR. Bir kişiye yönlendirme var.  Bu Allah’ın yönlendirmesi. Kuran’ı yeterli gören Allah’ın yönlendirmesini niye yeterli görmüyor?

 

  1. ‘Öğretir’ ayeti

 

Andolsun ki Allah, mü’minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.(3/164)

 

Bu ayette Peygamberin tek görevinin tebliğ olmadığı, aynı zamanda Kitabı ve Hikmeti(kitabın nasıl uygulanacağı vb.) öğretme görevinin olduğu anlaşılıyor, dolayısıyla Peygamber postacı olarak görülemez. Peygamber bize namazı nasıl kılacağımızı(yani Kitabtaki bu hükümleri) öğretiyor. Bu Allah’ın ona verdiği bir görevdir. Dolayısıyla bağlayıcıdır bu öğretim faaliyetinin sonuçları.

 

Akli delil

 

Peygamberimiz ayetleri herhalde bizden daha iyi anlardı, zira onun kalbine indiriliyordu Kuran? O halde ona müracaat emri akli bir şey. Yeter ki emin olalım ona ait olduğu konuda.

 

Peygamber dinin açıklayıcısıdır, dinle ilgili açıklamaları bağlayıcıdır. Açıklama sadece sözlü değil, bir davranışın nasıl yapılacağını gösterme şeklinde de olabilir.

 

Peygamberin sünnetini(davranış tarzını)  üç gruba ayırabiliriz:

 

  1. farz sünnetler (bunun içinde Allah’ın yap ve yapma dediği bütün emirlerin peygamber tarafından hayata geçirilmesi vardır ve bunları o nasıl yaptıysa bizim için o şekil bağlayıcıdır. Asıl en geniş sünnet zaten budur ve buna uymayan günahkar olur.)
  2. nafile sünnetler (bunun içine peygamberin ilave olarak kıldığı namazlar girer, ki bunlar adı üstünde kılınması farz olmayan, fakat kılındığı zaman sevap kazanılan ibadetlerdir. Bu konuda bir mecburiyet yoktur dinimizde)
  3. şahsi sünnetler (bunun içine peygamberin bir insan ve Arap kavmine mensup bir kişi olarak yaptığı işler girer ki, bunlar dini mahiyetli değildir , dolayısıyla sevap konusu değillerdir, örnek: sakal bırakmak, sarık takmak, balı sevmek vb. )

 

Bu sünnetlerin ilk ikisi dinle alakalıdırlar ve bizim için örnektirler. Birincisinin örnekliği mecburi iken ikincisinde mecburiyet sözkonusu değildir.

 

Kur’an ve Sünnet arasındaki nüans farkı:

 

  1. Hükmü ALLAH’a ait olup ta uygulaması Peygamberce yapılan davranışa sünnet diyoruz. Namazın rekat sayısı ve kılınma biçiminde olduğu gibi. Bu yönü ile Peygamber ve sünneti bizim için bağlayıcı olup, onsuz Islam’ı yaşamamız mümkün değildir.
  2. Peygamberin kendi ictihadı ile hayata geçirdiği ve yaşanarak sürdürülen fiileri de sünnet kapsamındadır. Bu fiiller sözle (hadis ile) bize intikal etmiş de olsa pratiğe geçirildiği için sünnet sayılmaktadır.

 

 

Sünnetin temel kaynağı Kur’an olmakla birlikte aralarında bir ince farkın olması da gerekir, onu da şöyle bir benzetmeyle izah edebiliriz:

Bir roman veya tiyatro eserinin bizzat kendisini okumakla sahneye konmuş halini seyretmek arasında herhalde bir fark var. Eser yazılı halden canlı bir gösteri haline getirilirken bazı özel tasarruflar da sözkonusu olabilmektedir.

 

Tıpkı bunun gibi ‚sünnet yalnızca Kur’an’ın içinde olandır’ iddiası da yanlıştır. Zira ‘hükmü’ Kur’an’da olup ta ‘biçimi’ Peygamberce belirlenen birçok hüküm vardır. (Cuma namazı, namaz rekatları, haccın gerekleri)

Örnek 1: Namazla ilgili Kur’an’da bir çok bilgi vardır: Rüku, secde, kıraat vs. bir çok yönünü Kur’an anlatıyor, fakat bunların arasındaki irtibatları onda bulamıyoruz. Yani ‘şekil’ unsuru yok. Mesela ‘iki defa rüku, secde et’ yok. Oturuyorken ne zaman selam vereceksin, ne zaman kalkacaksın bunlar yok. Bütün bu namaz tatbikatını bize bildiren Peygamberin namazıdır. Burada peygamber Kur’an’ı esas alarak kendisi tertip etmiştir.

 

Örnek 2: Haccla ilgili ayetlerde bilgi vardır, Peygamberin uygulamasına(sünnetine) bakmaz isek, herkes kendi anladığıyla amel edecek olsa hacc tamamen kaos içinde geçer, birileri ters tarafa tavaf ederler, yanlış yerden başlarlar, 7 kere değil 14 kere iki tepe arasında gidenler yeri meşgul ederler ve benzeri birçok düzensizlikler yaşanır. Halbuki din nizamdır ve bu nizamı öğreten de peygamberdir.

 

Bu sünnet biçimleri bize yaşanarak tereddütsüz bir yolla gelmiştir; Peygamberin Kur’an’ı pratize ediş ve İslamı yaşayış biçimi bize yaşanarak geldiği için bu konuda ciddi bir ihtilaf yoktur. İhtilaf konusu sünnetin bu boyutu değildir. Sünnet daha çok ‘hadis’ boyutu ile tartışma konusu olmaktadır.

 

Hadisleri tesbitte yöntem

 

Hadislerin Resulullah’a aitliği konusunda kesinlik yoktur. İçinde Peygamberin sözünün bulunma ihtimali vardır. Bu bakımdan sağlam bir yönteme ve kritiğe tabii tutulmadan hadislerin bağlayıcı olması mümkün değildir. O metod da sadece ve sadece Kur’an’dan çıkarılmalıdır.

 

Hadisler tarihte kalburdan geçirilmişlerdir. Bugün ise elekten geçirilmeliler. Elek ise daha incedir. Kullanacağımız en önemli kıstas,  bize gelen rivayetlerin Kur’an’a uygunluğunun tesbit edilmesidir.

 

Kriterler:

 

  1. Kur’an’a uygunluk: Hadislerin Kur’an’a uygun olması. Çünkü Resulullah ile Kur’an arasında hiçbir surette muhalefet ve tezad(zıtlık, ayrılık) olamaz. Ebu Hanife bu konuyla ilgili şöyle söyler: ‘(Peygamberi) Tekzip etmek, ancak “Ben Hz. Peygamber’in sözünü yalanlıyorum” diyen kimsenin yalanlamasıdır. Fakat bir kimse “Ben Hz. Peygamber’in söylediği her şeye iman ederim, fakat O kötülük yapılmasını söylemedi, Kur’an’a da muhalefet etmedi” derse, bu söz o kimsenin, Hz. Peygamber’i ve Kur’an’ı Kerim’i tasdik etmesi; Allah’ın Resulünü, Kur’an’a muhalefetten tenzih etmesidir…Allah’ın peygamberi, Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’an’a muhaliftir. O halde Kur’an-ı Kerim hilafına, Hz. Peygamber’den hadis nakleden her hangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamber’i reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına batılı reddeden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber’e değil, nakleden kimseye racidir.  Peygamber’in söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir.’(El Alim vel Müteallim)
  2. Daha kuvvetli bir sahih sünnete uygunluk.
  3. Tarihi gerçeklere uygunluk.